Her sabah, hayatın sıradan ritmine karşı olağanüstü bir mücadeleyle başlayan anneler var. Gözünü yeni bir güne değil; yeni bir sınavın, yeni bir terapinin, yeni bir açıklamanın içine açan... Özel gereksinimli bir çocuğun annesi olmak, kelimelerle tam olarak anlatılması güç bir deneyimdir. Bu anneler, toplumun çoğu zaman fark etmediği ama her gün yeniden ayağa kalkan sessiz kahramanlardır.
Bir psikolog olarak birçok özel çocuğun annesiyle tanıştım. Kimi ilk tanı sürecinde gözyaşlarıyla boğuşuyor, kimi kabullenişin sancılı yollarında, kimi ise yıllar süren mücadeleyle güçlenmiş ama yorgun bir bedende direniyor. Bu annelerin ortak bir dili var: Görünmeyen yüklerin, dışarıdan anlaşılmayan duyguların dili…
Bu yolculuk, önce derin bir "neden?" sorusuyla başlıyor. Ardından "ben nerede yanlış yaptım?" sorgusu geliyor. Oysaki ne bir yanlış vardır ne de bir suçlu. Ama annelerin zihni, çocuğunun yaşadığı her güçlükte kendini bir parça daha suçlar, bir parça daha yalnız hisseder. Çünkü bir anne, çocuğunun canını yakan her şeye kendi yüreğinden ulaşır.
Çevreden gelen iyi niyetli ama yetersiz cümleler –“Allah sabır verir”, “Senin imtihanın bu”, “Olsun, sağlığı yerinde ya”– zamanla bir bıkkınlık yaratır. Çünkü bu cümleler, derinlikten uzak, çoğu zaman sadece sessizliği doldurmak içindir. Oysa özel gereksinimli bir çocuğun annesi, sabırla değil, sevgiyle, bilgiyle, dayanıklılıkla yürür. Ve evet, zaman zaman tükenir. Ama toplumun görmesini en çok istediği şey de budur: Bu tükenmişlik bir zayıflık değil, insani bir ihtiyaçtır.
Bu annelerin mentalitesi, zamanla bambaşka bir bilgelik geliştirir. Öncelik sıraları değişir, detaylara gözleri takılmaz artık. Bir gülümseme, göz teması, ilk kelime, ilk adım… Hayatın en sıradan kabul edilen şeyleri, onlar için en büyük mucizeye dönüşür. Bu farkındalık, onlara başka hiçbir eğitimde verilemeyecek bir derinlik kazandırır.
Ama unutmamalıyız ki, bu anneler güçlü oldukları için değil, güçlü olmak zorunda kaldıkları için ayakta duruyorlar. Bir annenin dayanıklılığı kadar, onun yanında duran sistemlerin, uzmanların, aile bireylerinin ve toplumun desteği de bu yolculukta belirleyicidir.
Bugün bir özel çocuk annesiyle karşılaştığınızda ona “Gerçekten nasılsın?” diye sorun. Hazır olun, size alışık olduğunuz cümleleri değil, kalbinden gelen gerçekleri anlatacaktır. Çünkü o, yorgun ama yılmamış, üzgün ama inançlı, kırılmış ama yeniden birleşmiş bir ruh taşır.
Ve biz uzmanlar… Onları sadece “danışan” olarak değil, aynı zamanda yol arkadaşımız olarak görmeliyiz. Onların sesi olmalı, güçlerini takdir etmeli ve destek sistemlerini geliştirmek için elimizden geleni yapmalıyız.
Çünkü bir çocuğu anlamanın ilk yolu, onun annesinin iç dünyasını duymaktan geçer.
Uzm. Klinik Psikolog Nilay E. DİRİSAĞLIK UZUN